İslâm medeniyeti, Peygamber Efendimiz’in (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Medine-i Münevvere’de inşa ettiği Devlet-i Aliyye’nin kuruluş şuuru doğrultusunda, vahiy esasıyla Sünnet-i Seniyye üzerinde yükseldi ve tarihin ilerleyen dönemlerinde kurulan büyük devletlerle günümüze kadar taşındı.

 

Nitekim bu mirası bizlere ulaştıran devletler, manevî değerlere sahip çıkarak ilerlediler. İlmî faaliyetlerin yanı sıra, her alanda sürdürdükleri faaliyet ve sosyal yardım anlayışıyla bütün insanlığa örnek oldular. Düşmanlarımızı dahi imrendiren hizmetler; hayvan haklarını dahi gözeten birer nişane olarak tezahür etti.

Ecdadımız Osmanlı da bu parlak sayfanın merkezinde yer alan, ilim talebi ve tahsilini ibadet sayan yüce dinimiz İslâm’ın; insana ve topluma yönelik tutumu açısından ihtişamlı bir devleti, bu mukaddes medeniyeti şarktan garba ve günümüze ulaştıran çağlar üstü köprüsü oldu. Bugünümüzü inşa etmiş olanlar da hiç şüphesiz Osmanlı bakiyesi âlim ve velilerimizdir.

Osmanlı’nın son devrinde yetişen ulemânın ve evliyânın büyüklerinden, dört mezheb müftüsü Ali Haydar Ahıshavî (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinden almış olduğu hilâfetle İsmailağa Camii’nde ilim ve irşâd vazifesine başlayan Mahmud Efendi Hazretleri, Osmanlı devrinin hassasiyet ve idrak seviyesini maziden günümüze taşıdı ve aynı hissiyatı atiye taşıyacak nesiller inşa etti.

 

Çağrı vakfı vermiş olduğu hizmetler ilahi mesajı aldığını ve bu anlamda hizmet eden bir topluluk olduğunu söylebiliriz. Bu vakfın bu topluma bir mesajı varsa. Allahu Tealadan gelen mesajı kabul etmiş. Bu mesajla birlikte kardeşleri bir araya getirmeyi amaç edinmiştir. Bize gelen mesajı sizler elbet bizden daha iyi biliyorsunuz. Allah bu yarıştan ( faydadan)  zaferle çıkmayı ve bizi bekleyen kardeşlerimize ulaşmayı bizlere nasip etsin.

 

Herkesin yüzünü ona doğru çevirdiği bir yönü vardır Öyleyse hayırlarda yarışın nerede olursanız olun Allah sizin hepinizi bir araya getirecektir Şüphesiz Allah her şeye kadirdir?

Herkesin (her toplumun) yüzünü çevirdiği bir yön (cihet, hedef) vardırÖyleyse (sizhayırlarda yarışınız. (Çünkü siz Hakk ve hayır üzere bulunursanız) Her nerede olursanızAllah sizleri bir araya getirecektir. (Size birlik ve dirlik nasip edecektir.)

 

Bakara Suresi 148. Ayet

 

İslâm medeniyeti, Peygamber Efendimiz’in (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem) Medine-i Münevvere’de inşa ettiği Devlet-i Aliyye’nin kuruluş şuuru doğrultusunda, vahiy esasıyla Sünnet-i Seniyye üzerinde yükseldi ve tarihin ilerleyen dönemlerinde kurulan büyük devletlerle günümüze kadar taşındı.

 

Nitekim bu mirası bizlere ulaştıran devletler, manevî değerlere sahip çıkarak ilerlediler. İlmî faaliyetlerin yanı sıra, her alanda sürdürdükleri faaliyet ve sosyal yardım anlayışıyla bütün insanlığa örnek oldular. Düşmanlarımızı dahi imrendiren hizmetler; hayvan haklarını dahi gözeten birer nişane olarak tezahür etti.

Ecdadımız Osmanlı da bu parlak sayfanın merkezinde yer alan, ilim talebi ve tahsilini ibadet sayan yüce dinimiz İslâm’ın; insana ve topluma yönelik tutumu açısından ihtişamlı bir devleti, bu mukaddes medeniyeti şarktan garba ve günümüze ulaştıran çağlar üstü köprüsü oldu. Bugünümüzü inşa etmiş olanlar da hiç şüphesiz Osmanlı bakiyesi âlim ve velilerimizdir.

Osmanlı’nın son devrinde yetişen ulemânın ve evliyânın büyüklerinden, dört mezheb müftüsü Ali Haydar Ahıshavî (Kuddise Sirruhû) Hazretlerinden almış olduğu hilâfetle İsmailağa Camii’nde ilim ve irşâd vazifesine başlayan Mahmud Efendi Hazretleri, Osmanlı devrinin hassasiyet ve idrak seviyesini maziden günümüze taşıdı ve aynı hissiyatı atiye taşıyacak nesiller inşa etti.