“(Küfür ve masiyette birleşip sevişen) dostlar, o gün birbirlerine düşmandırlar, (Allah yolunda sevişenler ve) takva sahipleri ise müstesnadır.”[1]

Dünyada, küfür veya günah üzere oldukları halde, birbirlerine dost olan insanlar vardır. Dünya karanlık olduğundan onların suçları belli değildir. Ahiret ise aydınlıktır. Yüce Allah buyuruyor:

“Mahşer yeri Rabbi’nin nuru ile aydınlanmıştır. Kitab (amel defteri, sağ ve sol ellere) konmuş, peygamberler ve şahitler getirilmiş, kullar arasında adaletle hüküm verilmektedir. Hem onlar asla zulme uğratılmazlar.”[2]

Kimin Dost Olduğu Âhirette Anlaşılacak

Bir kimsenin dost olup olmadığı ahirette meydana çıkacak. Gece karanlığında bir tarafımıza kazan karası sürülse belli olur mu? Olmaz. Amma sabahleyin güneş ışıkları parlamaya başlayınca o siyahlıklar meydana çıkar.

Hakiki dostluk, bir kimseyi Allah (Celle Celâlühû) için sevmektir. Fakat para için, herhangi bir menfaat karşılığında kumar yolunda, kulüplerde, hırsızlıkta, kadın erkek belaları yolunda arkadaş olanlar, esasında birbirlerinin düşmanlarıdırlar. Allah (Celle Celâlühû) yolunda dostluk ise, asıl ahirette nazar-ı itibara alınır. Zira dünyada ölüm vardır, ahirette ise yoktur. Allah (Celle Celâlühû) yolunda olan dostluklar sonsuza kadar bakidir. Bazısı bazısına menfaat verir, bazısı bazısına şefaat eder.

Allah Yolunda Dostluğun Şartı

Allah (Celle Celâlühû) yolunda dostluğun şartı da hiçbir dünyevi menfaat olmaksızın, karşılıklı muhabbet duyanların birbirlerini Allah (Celle Celâlühû) için sevmeleridir. Bu gibi muhabbetler günden güne ziyadeleşir, eksilmez. Fakat bir insan diğer bir insana menfaat sebebi ile yaklaşırsa, o menfaatin zevali ile o dostluk da kaybolur. Bu gibi muhabbetlerin akibeti nefrettir.

Nitekim Ali İbni Ebî Tâlib (Radıyallahu Anh) buyuruyor: “Allah yolunda dost olan iki Müminden birisi vefat ettiğinde, o Mümin: ‘Ya Rab! Filan kimse bana hayr ile emreder, şerden nehyeder ve Sana kavuşacağımı haber verirdi. Ya Rab! Benden sonra onu saptırma, beni hidâyet ettiğin gibi ona da hidâyet buyur. Bana ikram ettiğin gibi ona da ikram et.’ diye dua eder.”

Dost olan iki kâfirden birisi öldüğünde ise ölen kâfir: ‘Ya Rab! Filan kimse beni, Sana ve Rasulü’ne taattan nehyeder, bana şer ile emreder, beni hayırdan nehyeder ve Sana mülâki (kavuşucu) olmayacağımı haber verirdi.’ der. Bunlardan herbiri diğer arkadaşını kastederek: ‘Ne kötü kardeş, ne kötü arkadaş, ne kötü dosttur’ diyerek birbirlerini levm ederler.”

Dostunuzu Niçin Sevdiğinizi Düşünün

İnsan dostunu niçin sevdiğini düşünmelidir. Zira yarın ahirette kişiye sevmesinin sebebi sorulacak. Allah (Celle Celâlühü) için dost olanlar, gene orada dostlardır. Bazen insan bir kimseyi sever, o da kendini bir şey zanneder.

Siyasette bu gibi şeyler çok olur. Politikadan anlamadığım ve sevmediğim için kürsüyü o gibi şeyler ile meşgul etmiyorum. Ancak bizim işimiz Kur’an-ı Kerim’i, Hadis’i, Akaid’i ve onlardan çıkarılan Fıkhı anlamak ve anlatmaktır.

Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de buyurur ki: “Erkek ve dişi bütün mü’minler birbirlerinin yardımcılarıdır; iyiliği emrederler, fenalıktan alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekât verirler, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat ederler. İşte bunları, ahirette Allah rahmetiyle muhakkak bağışlayacaktır. Gerçekten Allah, Aziz’dir. Hâkim’dir.”[3]

Bakınız, dostlar Allah’a (Celle Celâlühû) itaatte birleşiyorlar, başka yerde değil. Buraya, camiye, yemek, içmek, çalgı dinlemek, eğlenmek, oynamak için mi geldik? Hayır. Ya niçin? Allah’ımızın büyüklüğünü bilip ibadet edilmeye lâyık olduğunu anlamak için.[4]

Dipnotlar

[1] Zuhruf Sûresi, 67.

[2] Zümer Sûresi, 69.

[3] Tevbe Sûresi, 71.

[4] Mahmud Efendi Hazretleri, Sohbetler 166-168.

Diğer İçerikler