“Şüphe yok ki, gece ile gündüzün birbirini takip etmesinde ve Allah’ın göklerde ve yerlerde yaratmış olduğu şeylerde muttakî olan bir kavim için elbette âyetler vardır.”[1]
Onlar Allah’tan (Celle Celâlühû) korkuyorlar, korkuyla takva hâsıl oluyor. Bu takvanın hâsıl olması da ancak ibadete devam etme şartıyladır. Bir insan Lâ ilahe illallah dese ve bu kelime-i tevhide devam etse o kişide takva hâsıl olur.
Bu kelime-i tevhid takvânın temelidir. Eğer namaz, hac, oruç gibi İslâm’ın emirleriyle amel ederse temelin üstünde köşkü kurdu demektir. Mevlâ Teâlâ Hazretleri kudret ve azametine delâlet eden âyetleri bizlere bildirdikten sonra kâfirlerin ve Müminlerin ahiretteki durumlarını bildirmek üzere buyuruyorlar ki: “O kimseler ki bize kavuşacaklarını ümid etmezler ve dünya hayatına razı ve onunla mutmain olmuşlardır ve o kimseler onlardır ki, bizim ayetlerimizden gafildirler.”[2]
Dünya hayatına aldanmamak lazımdır. “Bu dünya bize yeter, evimiz var, malımız mülkümüz var” dememelidir. Bir rüzgârla dahi bütün bunlar yerle bir olabilir. Hiç unutmam bir adam sandalını denizde yüzdürmek istiyordu bir dalga geliyor sandalı itiyor sahile. O yüzdürmek istiyor, o itiyor, en sonunda çok büyük bir dalga geldi sandalı ters yüz etti. İşte dünyanın her şeyi öyledir. İnsan da dünyanın üstünde durur, sonunda kabre girer, toprak onu örter. Firavun ne demişti: “Ve firavun kavmi içinde nida etti, dedi ki: “Ey kavmim! Mısır mülkü ve altımdan akan ırmaklar benim için değil mi? Hâlâ görmüyor musunuz?”[3]
Bir de bakarlar ki, ırmaklar altından giderken çıktı üste. Firavunda herkesin doğduğu gibi doğdu, herkesin yediği gibi yedi, herkesin öldüğü gibi de öldü. O sandal sahibi de dalga onu ters yüz ettikten sonra attı sandalı. Mevlâ (Celle Celâlühû) seni hiç dinler mi?
Üniversitede okuyan birisinin, bir kız kardeşi öldü. Bu üniversiteli ayağa kalktı ve şöyle dedi: “Ey Allah! Bu kadar millet dururken benim kız kardeşimi mi bulup aldın.” Adam adeta Allah (Celle Celâlühû) ile kavga ediyor. Ne gibi? Sandal sahibinin denizle kavga ettiği gibi.
Toprağın altı olan kabir ya cennet bahçesi ya da cehennem çukurudur. Bunun üstünde edepli gezmelidir. Şah-ı Nakşibend Hazretleri (Kuddise Sirruhû) kabre indirilirken içerden bir heyet geldi. Onu tahta oturttular. Hurilerden de iki tane geldi. Ona “Hoşgeldin” dediler.
Nakşibend Hazretleri (Kuddise Sirruhû) buyurdular ki: “Ben Rabbimle sözleştim. Bütün manevi evlâtlarımı yerlerine yerleştirmedikçe ve Rabbim’in Cemalini görmedikçe hiçbir şeyle meşgul olmayacağım.”
Nakşibendî Tarikatının reisi bu! Onlarla Kur’ân’ı tanıyoruz. Efendi Babam Hacı Ali Haydar Efendi Hazretleri de (Kuddise Sirruhû) buyuruyorlardı ki: “Benden sonra, benim etrafımdan ayrılmayın.” Birisine de manada zuhur ederek: “İsmailağa’yı ben okutuyorum” buyurmuştu.
Güneşe karşı tükürmende, büyük abdest, küçük abdest yapmada her şeyde edep lâzımdır. Güneş vuruyor. Biz ancak güneşte kaldığımızda güneş bizi kızdırdı der kaçarız. Hâlbuki güneş bizim için bir âyettir, bunu tefekkür etmelidir.
Bu âyette ehl-i cehennem dört sıfatla tavsif olunmuştur:
- Allah’a (Celle Celâlühû) kavuşacağını ümit etmemek,
- Dünyaya razı olmak,
- Dünya ile kalplerinin mutmain olması,
- Ayât-ı ilâhiyeden gafil olmak.
İşte bu dört sıfatla vasıflananlar var ya, onlar hakkında Mevlâ Teâlâ buyuruyor ki: “İşte onların varacakları yer kendi kazanmış oldukları şey (günah) sebebiyle ateştir.”[4]
Her an Rabbimizin rahmetini ümit edelim ve hazırlanalım. Daima elimiz işte iken gönlümüz ve dilimiz eşte olsun.
“O kimseler ki, iman ettiler ve salih amellerde bulundular, muhakkak ki onları iman etmiş olmaları sebebiyle Rableri, altlarından ırmaklar akan nimeti bol cennetlere hidâyet buyurur.”[5] “Orada duaları: ‘Ey Allahım! Seni tesbih ve tenzih ederiz’ dir. Orada sağlık temennileri: ‘Selâmette olunuz.’dur. Duâlarının sonu da: ‘Hamd Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur’ (demektir.)”[6]
Bandırma’da yatan Ali Rıza Bezzaz Hazretleri (Kuddise Sirruhû) bu âyet-i celileyi okumuş ve son nefesini vermiştir.
Allah (Celle Celâlühû) cümlemizi bu devlete ulaştırsın, dostlarına ilhak etsin. Kur’ân ahlâkı ve Rasûlüllah (Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem)in ahlâkı ile ahlaklandırsın, sünnet seniyyeden ayırmasın. Ümmet-i Muhammed’i her türlü âfâttan halas eylesin. İslâm’a ve ehl-i İslâm’a yardım etsin. Çeçenistan’a yardım etsin, geçmişlerimize rahmet etsin. Evlad-ı ahfadımızı hayırlı etsin.
Ya Erhame’r-Rahimîn! Ya Erhame’r-Rahimîn! Ya Erhame’r-Rahimîn! Seni bilmeyen ne kadar saadetsizdir! Seni bilenlerden, sevenlerden ayırma bizi.
Dipnotlar
[1] Yûnus Sûresi, 6.
[2] Yûnus Sûresi, 7.
[3] Zuhruf Sûresi, 51.
[4] Yûnus Sûresi, 8.
[5] Yûnus Sûresi, 9.
[6] Yûnus Sûresi, 10.